2 min
BLOG
Op. Dr. Caner Sarıkaya
Beyin tümörü ameliyatı sonrası yaşam süresi belirlenmesinde mevcut tahmin yöntemlerinin sınırlı olduğu görülmüştür. Bunun bir nedeni, tümörün genetik ve biyolojik çeşitliliği ile bireysel hasta faktörlerinin öngörülemeyen bir şekilde değişkenlik göstermesidir. Bu nedenle, her hasta için bireysel bir tedavi yaklaşımı geliştirilmesi gerektiği açıktır. Malign tümörler genellikle hızlı büyüyen ve çevre dokulara zarar veren yapılarıyla dikkat çekerken, benign tümörler daha yavaş büyür ve genellikle cerrahi müdahale sonrası nüks oranı düşüktür. Ancak her iki tür de beyinde bası etkisi yaparak beyin fonksiyonlarını etkileyebilir ve yaşam kalitesini düşürebilir. Beyin tümörleri arasında metastatik tümörler oldukça yaygındır. Primer beyin tümörleri arasında glial tümörler (özellikle glioblastoma multiforme) en sık görülür ve agresif yapıdadır.
Akciğer, meme, malign melanom, böbrek, gastrointestinal tümörler beyne metastaz yapabilir. Metastatik tümörler, genellikle birincil kanserin ilerlemesiyle ortaya çıkar ve tedavi süreci onkoloji hekimleri ile konsültasyon yapılarak ilerlemektedir. Beyin metastazı bu hastalarda uzak organ metastazı olarak değerlendirildiği için mevcut tümörün agresifleştiğini gösterir.
Primer beyin tümörleri arasında glial tümörler (özellikle glioblastoma multiforme) en sık görülür ve agresif yapısıyla bilinir. İkinci sıklıkta ise menenjiyomlar gelir. Menenjiyomlar çoğunlukla iyi huylu olup, cerrahi müdahaleye iyi yanıt verirler. Simpson grade rezeksiyon uygulanan hastalarda nüks oranı yaklaşık %9’dur. Ancak, atipik ya da malign menenjiyomlarda ve cerrahi tam çıkarılmanın mümkün olmadığı durumlarda nüks oranı belirgin şekilde artar.
Glioblastoma multiforme, beyin dokusundan kaynaklanan en agresif tümörlerden biridir. Bu tür tümörlerde genetik mutasyonlar ve hastanın genetik yapısı sağkalım süresini önemli ölçüde etkiler. Tedavi edilmeyen glioblastoma multiforme hastalarında yaşam süresi genellikle 6-18 ay arasında değişir. Modern cerrahi yöntemler ve tümörün total rezeksiyonu sonrasında uygulanan radyoterapi ve kemoterapi ile bu süre 18 ayın üzerine çıkarılabilir. Buna rağmen, glioblastomanın tedaviye dirençli yapısı, yaşam süresinin uzatılmasında zorluklar yaratmaktadır.
Menenjiyomlar, genellikle benign özellikleriyle bilinir ve cerrahi müdahale ile büyük oranda kontrol altına alınabilir. Bununla birlikte, malign özellik gösteren veya tam çıkarılamayan menenjiyomlar tedavi sürecinde daha fazla zorluk yaratır. Bu nedenle, erken teşhis ve uygun tedavi stratejileri büyük önem taşır.
Beyin tümörlerinin genetiği ve klinik seyri kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebilir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, tümörlerin moleküler düzeyde farklılıklar taşıdığını ve bu nedenle her hastanın bireyselleştirilmiş bir tedavi planına ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle, genetik profilleme ve moleküler tanı yöntemleri, tedavi seçeneklerini optimize etme konusunda önemli fırsatlar sunmaktadır.
Beyin tümörlerinde özellikle moleküler biyoloji ve genetik alanındaki gelişmeler, hem yaşam süresini uzatma hem de yaşam kalitesini artırma konusunda umut vadetmektedir.
Beyin ameliyatı, beyin tümörü ameliyatı sonrası hastaların yaşam süresine katkı sağlar mı?
Beyin ameliyatı, beyin tümörü ameliyatı sonrası yaşam süresi etkileyebilir. Ameliyat sırasında fonksiyonel kapasiteyi koruyarak tümörün mümkün olan en fazla kısmının çıkarılması, nüks oranını azaltır ve tümör yükünün azalmasını sağlar.
İletişim bölümünden bize ulaşarak, beyin ve sinir cerrahisi polikliniğinde muayene olarak beyin ameliyatı, beyin tümörü ameliyatı ve tedavisi hakkında bilgi alabilirsiniz.”
Beyin tümörü operasyonu, tümörün yerleşim yeri, boyutu ve türüne göre mikroskop altında gerçekleştirilen, hayati risk taşıyan ancak hastanın yaşam süresi ve kalitesini artırmayı hedefleyen hassas bir cerrahi müdahaledir.
Beyin ameliyatı sonrası süreç, yoğun bakım izleminden başlayıp, taburculuk sonrası fiziksel, zihinsel ve duygusal rehabilitasyonla devam eden çok aşamalı bir iyileşme dönemidir.
Beyin ameliyatı, kafatasının cerrahi olarak açılmasıyla beyindeki tümör, kanama, damar anormalliği veya diğer hastalıklı dokuların mikrocerrahi yöntemlerle çıkarılması işlemidir.
Bel kayması ameliyatı, kaymış omuru vida sistemi ile sabitleyerek omurgayı dengeleyen ve sinir basısını ortadan kaldıran cerrahi bir işlemdir.
Vidasız dar kanal ameliyatı, omurganın doğal yapısını koruyarak sinir sıkışıklığını gideren, kemik ve bağ dokulara minimum müdahale ile uygulanan yenilikçi bir cerrahi tekniktir.
Kapalı boyun fıtığı ameliyatı, küçük bir kesiden girilerek fıtıklaşmış diskin sinir üzerindeki baskısını minimal doku hasarıyla gideren modern bir cerrahi tekniktir.
L4-5 bel fıtığı, bel omurgasında yer alan L4 ve L5 omurları arasındaki diskin dışarı taşarak sinir köklerine baskı yapması sonucu bel ağrısı, bacakta uyuşma ve güç kaybına neden olan yaygın bir fıtıklaşma türüdür.
L1 vertebra kırığı, genellikle travma veya osteoporoz sonucu omurganın bel bölgesinin başlangıcında yer alan birinci lomber omurda meydana gelen, ağrı, hareket kısıtlılığı ve nörolojik riskler oluşturabilen ciddi bir omurga yaralanmasıdır.
Median sinir sıkışması, genellikle el bileği seviyesinde karpal tünelden geçen median sinirin baskı altında kalması sonucu elde uyuşma, karıncalanma ve güç kaybına yol açan yaygın bir sinir tuzaklanma sendromudur.
Kifoplasti, omurga kırıklarında çöken omuru yeniden yükseltmek ve stabilize etmek amacıyla balon yardımıyla oluşturulan boşluğa kemik çimentosu enjekte edilen minimal invaziv bir cerrahi yöntemdir.
Beyin anevrizması, beyindeki damar duvarının zayıflayıp baloncuk şeklinde genişlemesiyle oluşan ve patladığında hayati risk taşıyan ciddi bir damar bozukluğudur.
Kronik subdural kanama, genellikle hafif kafa travmalarından haftalar sonra gelişen, beyin zarları arasında yavaşça biriken kanın bası oluşturarak baş ağrısı, bilinç değişikliği ve denge bozukluklarına neden olduğu sinsi ilerleyen bir beyin kanamasıdır.
Kubital tünel sendromu, dirsek seviyesinde ulnar sinirin sıkışmasıyla ortaya çıkan, özellikle serçe ve yüzük parmakta uyuşma, karıncalanma ve el kaslarında güç kaybıyla seyreden bir sinir tuzaklanma hastalığıdır.
Karpal tünel sendromu, el bileğindeki karpal tünelden geçen median sinirin sıkışması sonucu elde özellikle baş, işaret ve orta parmaklarda uyuşma, karıncalanma ve gece artan ağrılarla kendini gösteren yaygın bir sinir sıkışması hastalığıdır.
Düşük ayak, genellikle diz seviyesinde peroneal sinirin hasar görmesi sonucu ayağın bilekten yukarı kaldırılamaması ile karakterize edilen ve yürüme bozukluğuna yol açan bir sinir felci durumudur.